Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu – Stefan Zweig

Kitabın yazarı Stefan Zweig olunca kitabın illaki bir yerinde intihar oluyor; İlk kez 1922’de yayınlanan, uzun öykü ve mektup biçiminde yazılan eser, ünlü bir yazarın hatırlamadığı bir kadından aldığı mektuptan oluşuyor. Mektupta kadının yaşadığı tek taraflı aşkı derinlemesine aktaran Stefan Zweig mektubun yazarı kadının intiharı ile kitabı sonlandırmış.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun “gönderen”inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: “Sana, beni asla tanımamış olan sana”. Kadın büyük tutkusunu hep bir “bilinmeyen” olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde “taraflar” değil, sadece tek bir “taraf” vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi? Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda “mutlak aşk” kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!

Kadın, kısa beraberliklerinde ona yıllardır âşık olduğunu hiçbir zaman söylemez. Söylediği takdirde, erkeğe paylaşılmamış bir derin duygudan ötürü sorumluluk yükleyebileceğinden korkar. Zaten ondan bir çocuğu olduğunu da aynı nedenle gizler. Çünkü kadına göre yaşadığı aşk, ancak karşısındaki erkek tarafından bu boyutta anlaşılabildiği takdirde bir “karşılıklı aşk” olabilecektir. Bu olmadığı takdirde kadın, büyük tutkusunu hep bir “bilinmeyen” olarak yani tek başına yaşamaya razıdır. – Ahmet Cemal 

Fakat neden anlatıyorum bütün bunları? Terk edilmiş bir çocuğun bu delice, kendi kendisini yiyip bitiren, böylesine trajik bir umarsızlıktaki saplantısını? Bunları asla sezmemiş, asla bilmemiş birine neden anlatıyorum? Ama o zamanlar gerçekten de hala bir çocuk muydum ben? On yedi – on sekiz yaşıma gelmiştim -gençler, sokaklarda dönüp bana bakmaya başlamışlardı, fakat böyle yapmakla sadece beni öfkelendiriyorlardı. Çünkü senden başka birini düşünerek âşık olmak, hatta yalnızca aşkla bir oyun oynamak, bana son derece açıklanamaz, son derece düşünülemez bir biçimde yabancıydı, dahası şeytana uyup bunları düşünmek bile benim için bir cinayetten farksız olurdu. Sana olan tutkum hep aynı kaldı, sadece bedenimle birlikte oda farklılaştı, daha bir uyanmış olan duygularımla birlikte daha kasıp kavurucu, daha bir bedensel ve kadınsı hal aldı. Ve bir zamanlarki çocuğun, senin kapının zilini çalan çocuğun o bulanık ve eğitilmemiş iradesiyle sezemeyeceği şey, benim için artık tek bir düşünceye dönüşmüştü: kendimi sana armağan etmek, senin olmak. – Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Fakat sana nasıl söyleyebilirdim ki?  Benim gibi yabancı bir kadının, üç gecenin aşırı hararetli gönüllüsünün, kendini sana karşı hiç karşı koymaksızın, dahası tutkuyla açmış olan kadının, gelip geçici bir karşılamanın adsız kadınının sana, senin gibi sadakat nedir bilmeyen bir erkeğe sadık kaldığına asla inanmazdın -bu çocuğu hiç kuşku duymaksızın senin çocuğun olarak tanımazdın! – Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

… Ayağa kalktım, sana baktım, uzun süre ve gözlerimi senden ayırmadan baktım. Sonra şöyle dedim: “Benim âşık olduğum erkek de hep yolculuğa çıkardı.” Sana baktım, doğrudan gözbebeklerine bakıyordum. “Şimdi işte şimdi tanıyacak diye beni!” diye titreyip sarsılmaya başlamıştı içimde ne varsa. Fakat sen bana gülümsedin ve teselli etmek istercesine şöyle dedin: “Ama yolculuklardan geri dönülür.” “Evet” diye cevap verdim, “geri dönülür, ama o zaman zaten artık unutulmuştur.” – Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

On üç yaşında küçük bir kız çocuğu iken başlayan bu aşk serüveni kadın kahramanımızın, takıntılı bir şekilde ünlü yazarı takip altına alıp bir şekilde on sekiz yaşına geldiğinde fark edilmeyi başarır ve yazarla birkaç gece birliktelik yaşar ve yazar şehir dışına çıkar, döndüğünde mektup yazacağına söz verir ancak dönüş yapmaz ve bu gecelerden birinde kadın hamile kalmıştır bunu yazarla paylaşmaz, daha sonra tekrar tekrar karşılaştığı yazar onu hiçbir zaman tanımamıştır ancak o gece, dans kulübündeki gece, yazarın dikkatini çeken kadın, yazardan teklif alır, bu teklif onu fahişe sanmasından ötürüdür, kadın aşkından ötürü kabul eder, kendini hatırlatmak için birkaç söz ile imada bulunur ancak yazar tanımaz. Kadın kahramanız tek taraflı bu aşkı karşı taraftan görmediği aşktan dolayı açığa çıkarmak istemez ve bu sır mektup yazılana kadar kalır, yazardan olan çocuğunun ölümü ile kaleme aldığı mektubu isimsiz olarak sevdiği adama postalar ve intihar eder. 

Çocukluğundan ölümüne kadar süren bu aşk hikayesi bir mektup ile gün yüzüne çıkıyor. Okuması diğer Stefan Zweig kitapları gibi keyifli ve akıcı bir dile sahip, tek oturuşta bitirip kalkacağınız kısa bir öykü ve mektup türünde yazılmış bu eser kesinlikle kütüphanenizde yerini almalı.

“Sana, beni asla tanımamış olan sana.”

Kaynak, Wikipedi, Kitapyurdu

Abdul Arif Kerim ÇALIŞKAN

Dünyayı kelimelerle ifade etmeye başladığımdan beridir harflerle hemhal biriyim. Mekatronik temelli eğitim hayatımın perspektifinden ağaçların, çiçeklerin, hayvanların mekanizmalarını çözmek üzere tefekkür etmekteyim.

Haberdar Olun

Instagram

Instagram has returned empty data. Please authorize your Instagram account in the plugin settings .