HastalıklarSağlık

İnsülinin Keşfi ve Diyabetin Tedavisinde Gelişmeler

27 Temmuz 1921 – Toronto Üniversitesi’nden biyokimyacı Frederick Banting’in başında bulunduğu araştırmacılar, insülin hormonunu keşfettiklerini açıkladılar.

Dünya genelinde diyabet hastası sayısı son 20 yılda iki katından fazla artmıştır. Oldukça endişelendirici diğer bir gelişme Tip 2 diyabetin beklenmedik şekilde gençlerde ve çocuklarda görülmeye başlanmasıdır. Diyabet hastası artışındaki ivmenin giderek yükseleceği tahmin edilmektedir.

Diyabet ile ilgili bilgiler MÖ 1500 yılından başlayarak, 21. Yüzyıla kadar ulaşmaktadır. 1921 yılından sonra ünlü Amerikalı hekim Alen ilk kez diyabette açlık diyetinden bahsetti ve hastaları aç bırakarak tedavi etmeye çalışmıştı. 1921 yılı aslında insülinin kabul edilen keşif yılıdır. 1921 yılında, Frederick Grant Banting ve ekibinin uzun uğraşlar sonucu insülini keşfetmeleri diyabet hastalığının mekanizmasını ve tedavisini ortaya koyan önemli bir gelişme olmuştur.

Özetle

İnsülin metabolizmanın düzenleyici temel hormonlarından biridir. İnsülinin keşfi için uzun asırlar boyu süren araştırmalar mevcuttur. Bilim adamlarını insülini araştırmaya iten sebep insülin direncinin ortaya çıkardığı hastalıklardır. İnsülin direnci, karmaşık bir patogeneze sahiptir. İnsülin direncinin patogenezi halen tam olarak aydınlatılamamıştır ve araştırılmaktadır. Obezite ile insülin direnci arasında çok güçlü bir ilişki bulunmaktadır. İnsülin direncinin en sık sebebi obezitedir. İnsülin direnci ortaya çıktığında hemen klinik belirti vermeyebilir. Subklinik dönemde diyet düzenlenmesi ve egzersizi içeren yaşam tarzı değişiklikleri ve kilo verilmesi ile insülin direnci gerileyebilir. İnsülin direncine müdahale edilmediğinde, uzun dönemde birçok hastalığa sebep olabilir. Kardiyovasküler hastalık riski artar. Endotel fonksiyonu bozulur. Tip 2 Diyabetes Mellitus gelişir. Metabolik sendrom sıklığı gittikçe artmaktadır. Metabolik sendromun en önemli bileşeni insülin direncidir. İnsülin direncinin ölçümü için altın standart olan metot, öglisemik hiperinsülinemik klemp metodudur. Bu metodun zahmetli ve pahalı olması sebebiyle HOMA (Homeostasis Model Assessment) metodu kullanılmaktadır. HOMA formülü açlık serum glikozu ve açlık serum insülini değerleri ile hesaplamaya dayanır. İnsülin direnci varlığında, yaşam tarzı değişiklikleri ile insülin direncini geriletme hedeflenir. Şayet geriletilemeyecek duruma gelmiş ve klinik problemler ortaya çıkmışsa hastalığa uygun ilaç tedavisi verilebilir. İnsülin direnci temelinde ortaya çıkan hastalıkların medikal tedavisine ek olarak yaşam tarzı değişiklikleri ilaçların etkinliğini arttırmaktadır. İnsülin direncine karşı yapılacak yaşam tarzı değişiklikleri, kilo verilmesi, diyet düzenlenmesi ve düzenli egzersiz olarak sayılabilir.

İnsülin keşfi ve sonrasında kullanılması ile ilgili tarihi gelişmeler.

1921 İnsülinin keşfi, Toronto Üniversitesi, Banting, Best, Collip, Macleod. (1923 Nobel Ödülü)

1922 İnsülin ilk defa insanda kullanıldı. Toronto Üniversitesi.

1925 Internasyonel İnsülin Ünitesi saptandı. 1 ünite=0.125 mg standart madde)

1926 Kristalize insülin elde edildi. Abel.

1936 İnsüline çinko eklenerek protamin zinc insülin elde edildi. Scott.

1951 Çinko insülinin asetat tamponu ile lente insülin geliştirildi. Novo.

1955 İnsülinin moleküler yapısı anlaşıldı. Sanger.

1960 Radyoimmunoassay geliştirildi. Berson Yallow.

1967 Proinsülin geliştirildi. Steiner.

1971 İnsülin reseptörleri bulundu.

1977 İnsülin geni klonlandı. Ulrich.

1978 Saflaştırılmış domuz insülini elde edildi. Eli Lilly.

1981 İnsülin reseptörünün kinaz aktivitesi tarif edildi. Kassaga.

1982 Rekombinant DNA teknolojisi ile insan insülini olan Humulin üretildi. Eli Lilly.

1982 Domuz insülinin insan insülinine enzimatik dönüşümü sağlandı.

1993 İnsülin lispro elde edildi. Jaccobs. Eli Lilly.

1995 İnsülin lispro aminoasitlerinde yapılan değişiklik ile insan insülin analoğu elde edildi. Ciszak. Eli Lilly

Diyabet (Şeker Hastalığı) nedir?

Kanda şeker seviyesinin normalin üzerine çıkması, buna bağlı olarak normalde şeker içermemesi gereken idrarda şekere rastlanmasıdır. Farklı türevleri bulunan diyabet hastalığı, ülkemizde ve dünyada en sık rastlanan hastalıklar arasında yer alır. Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun sağlamış olduğu istatistiki verilere göre her 11 yetişkinden biri diyabet hastalığına sahip olmakla birlikte her 6 saniyede 1 birey diyabet kaynaklı sorunlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir.

Diyabet (Şeker Hastalığı) belirtileri nelerdir?

Diyabet hastalığı, bireylerde kendini üç temel belirti ile gösterir. Bunlar normalden fazla yemek yeme ve doymama hissi, sık idrara çıkma, ağızda kuruluk ve tatlılık hissi ve buna bağlı olarak aşırı su içme isteği olarak sıralanabilir.

Diyabet (Şeker Hastalığı) nedenleri nelerdir?

Şeker hastalığı nedenleri konusunda yapılan birçok araştırmanın neticesinde, diyabet hastalığında genetik ve çevresel nedenlerin birlikte rol aldığı sonucuna varılmıştır. Temelde Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabet olarak iki türü bulunan şeker hastalığında hastalığa neden olan etmenler bu türlere göre farklılık göstermektedir. Tip 1 Diyabet nedenleri arasında yüksek oranda genetik faktörler rol oynamakla birlikte kan şekerinin düzenlenmesinde görev alan insülin hormonunu üretimi yapan pankreas organına zarar veren virüsler ve vücut savunma sisteminin çalışmasındaki aksaklıklar da hastalığa sebep olan etmenler arasındadır.

Diyabet (Şeker Hastalığı) çeşitleri nelerdir?

Diyabet hastalığının türleri şu şekilde sıralanır:

Tip 1 Diyabet (İnsüline bağımlı diyabet): Genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkan, pankreasta insülin üretiminin yetersiz olması veya hiç olmaması kaynaklı ve dışarıdan insülin alımının zorunlu olduğu diyabet hastalığı türü

Tip 2 Diyabet: Hücrelerin kan şekerini düzenleyen insülin hormonuna karşı duyarsızlaşması sonucunda görülen diyabet hastalığı türü

Latent Autoimmune Diabetes in Adults (LADA): İleri yaşlarda görülen, otoimmün (bağışıklık sistemindeki çalışma bozukluğu sebebiyle vücudun kendi kendine zarar vermesi) kaynaklı Tip 1 diyabet benzeri insüline bağımlı diyabet hastalığı türü

Maturity Onset Diabetes (MODY): Erken yaşta görülen Tip 2 diyabet benzeri diyabet hastalığı türü

Gestasyonel Diyabet: Gebelik sırasında gelişen diyabet hastalığı türü

Yukarıda belirtilen diyabet türleri haricinde halk arasında gizli şeker hastalığı olarak adlandırılan pre-diyabet dönemi, Tip 2 diyabet oluşumunun öncesinde kan şekerinin diyabet tanısı koymak için yeterli yükseklikte seyretmeden hafif bir yükseklik eğiliminde olduğu, doğru tedavi ve diyet ile birlikte diyabet oluşumunun önüne geçilebildiği veya yavaşlatılabildiği döneme verilen addır. Şeker hastalığının en çok görülen iki çeşidi Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabettir.

Diyabet (Şeker Hastalığı) tanısı nasıl konulur?

Diyabet tanısında kullanılan en temel iki test açlık kan şekeri ölçümü ve şeker yükleme testi olarak da bilinen Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT)’dir. Sağlıklı bireylerde açlık kan şekeri düzeyi ortalama 70-100 mg/Dl arasında değişkenlik gösterir. Açlık kan şekerinin 126 mg/Dl’nin üzerinde olması, diyabet tanısının koyulabilmesi için yeterlidir. Bu değerin 100-126 mg/Dl arasında olması durumunda bireye OGTT uygulanarak tokluk kan şekeri araştırılır. Öğün başlangıcından 2 saat sonra kan şekerinin ölçülmesi sonucunda kan glukoz seviyesinin 200 mg/Dl’nin üzerinde olması diyabet hastalığının, 140-199 mg/Dl aralığında olması gizli şeker adı verilen pre-diyabet döneminin göstergesidir. Bunların yanı sıra yaklaşık son 3 aylık kan şekerini yansıtan HbA1C testinin %7’den yüksek olması diyabet tanısını işaret eder. 

Diyabet (Şeker Hastalığı) tedavisi yöntemleri nelerdir?

Diyabet tedavi yöntemleri, hastalığın türüne göre farklılık gösterir. Tip 1 diyabette insülin tedavisi ile birlikte tıbbi beslenme tedavisi titizlikle uygulanmalıdır. Hastanın diyeti doktor tarafından önerilen insülin dozu ve planına göre diyetisyen tarafından planlanır. Besinlerin içerdiği karbonhidrat miktarına göre insülin dozunun ayarlanabildiği karbonhidrat sayımı uygulaması ile birlikte Tip 1 diyabetli bireylerin hayatı oldukça kolaylaştırılabilmektedir. Tip 2 diyabetli bireylerde ise tedavi beslenme düzeninin sağlanmasının yanı sıra genellikle hücrelerin insülin hormonuna duyarlılığını artırmaya veya doğrudan insülin hormonu salınımını artırmaya yönelik oral antidiyabetik ilaçların kullanılmasını içerir.

Diyabet hastalığında dikkat edilmesi gerekenler ve önerilen tedavi ilkelerine uyulmadığı durumlarda kan şekerinin yüksek seviyelerde seyretmesi, başta nöropati (sinir harabiyeti), nefropati (böbreklerde hasar oluşumu) ve retinopati (göz retinasında hasar oluşumu) olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açar.

İnsülin Direnci ve Beslenme

Bir bilim olarak beslenme en geniş anlamda gıdalar ve gıdaları oluşturan besinler bilimi olarak tanımlanır ve gıdalar ile sağlık arasındaki ilişkiyi araştırır. İnsülin direnci ile ilişkili; metabolik sendrom, diyabet, hipertansiyon, dislipidemi, gibi hastalıkların ve komplikasyonlarının önlenmesinde ve tedavisinde beslenmenin düzenlenmesi önemli bir yer tutmaktadır. İnsülin direncinin başlangıç aşamalarındaki bireyler, beslenme düzenlenmesi ve egzersiz sayesinde ideal kilolarına ulaştıklarında ve ideal kiloyu uzun süreli koruduklarında, hipertansiyon, diyabet ve dislipidemi oluşumunun önüne geçilmesi mümkün olmaktadır. Kilo kontrolünü amaçlayan çok sayıda diyet modeli mevcuttur. Temel prensip, tüketilen kaloriyi kısıtlamak, karbonhidrat ve/veya protein kısıtlaması gibi makro besin dengesini sağlamak ve egzersiz programı ile desteklemektir. Karbonhidrat miktarı kısıtlanmış diyetlerin serum glikoz ve insülin seviyelerinde düşüşe yol açabileceği gösterilmiştir. İnsülin direncinin beslenme biçimi ile önlenmesi için karbonhidrat ve toplam kalori kısıtlaması yapılması ve düzenli egzersiz ile bu diyetin takviye edilmesi gerekmektedir.

Tip 2 Diyabette Önleme Stratejileri

Haftada 150 dakika, günlük 50 dakika yürüyüş ve benzeri egzersiz, diyet düzenlenmesi ve vücut ağırlığının % 7’sinin kaybını içeren, egzersizi arttırma, beslenmeyi düzenleme gibi ciddi hayat tarzı değişikliklerinin tip 2 diyabeti önleme veya geciktirmede alınabilecek en etkili önlem olduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca metformin ve troglitazon tedavisi de tip 2 diyabet gelişimini önlemiştir.

Tip 2 Diyabette Beslenme

Tip 2 diyabet hastalarının diyetlerinin düzenlenmesinde;

  1. Günlük kalori alımı 3 ana, 3 ara öğün olmak üzere, 6 öğüne bölünerek az ve sık aralıklarla beslenmelidir.
  2. Gıda sanayisinde üretilmiş, işlenmiş, şekerli yiyecek ve içeceklerden sakınılmalıdır.
  3. Günlük enerji gereksiniminin yarısından fazlası karbonhidratlardan gelmeli ve bunun çoğunluğunu da posa içeriği yüksek besinler oluşturmalıdır.
  4. Yağ alımı azaltılmalıdır.
  5. Tuz alımı azaltılmalı, hazır gıda ve salamuralardaki tuz miktarları dikkate alınmalıdır.
  6. Yemeğin yağ içeriğini arttıran kızartma, kavurma gibi hazırlama yöntemleri ile yağlı et, sakatat, kaymak, sucuk, pastırma, mayonez, krema, pasta, börek gibi yağ ve kolesterol içeriği yüksek besinlerden sakınılmalıdır.

Diyabet tedavisinin birinci basamağı beslenme planına en iyi şekilde uyulmasıdır. Diyabetik ilaçları ya da insülini kullanmak diyet düzenlemesine uymamayı gerektirmez. Tam tersine diyet uyumu yetersiz olan hastaların kullandığı ilaçların etkisi azalabileceği gibi diyabetin diğer organ hasarlarını da hızlandıracaktır. Bu nedenle eğer siz de bir diyabet hastasıysanız, düzenli olarak doktor kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.

Abdul Arif Kerim ÇALIŞKAN

Dünyayı kelimelerle ifade etmeye başladığımdan beridir harflerle hemhal biriyim. Mekatronik temelli eğitim hayatımın perspektifinden ağaçların, çiçeklerin, hayvanların mekanizmalarını çözmek üzere tefekkür etmekteyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu