Andrea Piacquadio adlı kişinin Pexels'daki fotoğrafı

Ahmaklar Geçmişini Alnında Taşır

Yazı bireysel stres yönetimi ve önceliklerin sorgulanması gibi kendini olumlama konularını içermektedir.

Sırtımızda patates çuvalları ile geziniyoruz, farkında mıyız? Geçmişte bir çoğumuzun hataları ve pişmanlıkları olmuştur. Herkes hata yapabilir. Adem oğlu içinde hata yapmayanı görmek veya bulmak mümkün müdür? Peki ya tüm hataları ve pişmanlıkları patates çuvalı gibi sırtında taşımak? O kadar yük insanın alnını terletmez mi? O insan, o teri, nasıl izah edecek? 

Evet, ancak ahmaklar geçmişini alnında taşır.

“Anılarda patates olmak adlı yazımla giriş bölümündeki benzerlik, yazının içeriğinde yoktur.”

Dilimin anlatmaya, gücünün yetmediği pişmanlıklarım vardı benim; keşke yapmasaydım, keşke şöyle deseydim, keşke dur deseydim. Ama, faydası var mıydı artık pişmanlıkların, (tabi değiştirilebilecek bir durum yoksa) eğer bitmiş gitmişse, yapılacak tek bir şey vardır. Sırtınızdaki çuvalı yere bırakmak, alnınızın terini silmek ve boynunuzu dim dik tutmak. 

Hayatımın özellikle gençlik dönemine göz gezdirdiğimde ah ben ne büyük hatalar yaptım dediğim birçok anım vardı. O dönemler öyle yükleri sırtlayıp yürümeye çalışmışım ki o kadar sıkıntıya sonunda vücut dayanmadı. 2014 yılıydı geçmişin pis sıkıntılarını taşımaktan sıkılan beyin stres hormonlarını devreye almış ve bağışıklık sistemimi kapatmıştı.  Kırk gün kırk gece sürecek hastane macerası başladı.  Ben kırk gün kaldım sekiz kişi morga istirahate çekildi. “Artık orası istirahat mi farklı mı o konulara girmiyorum herkes kendine göre çeksin.” Bu durum kişide stresi artırıyor tabi. Ölecek miyiz kalacak mıyız? El cevap? Yok! Doktorlar gelip gidiyor velhasıl daha önceden okuduysanız biliyorsunuz. (Lupus’u birçok yazımda anlattım.) Lupus tanısı aldım. Neydi bu Lupus şimdi. Zaten hayatım fel-fecir okuyor. Gel şimdi birde Lupus oku. Doktorlar; görme, duyma, bilme, stresten uzak dur dediler. İşte o gün yapamadığım bir şey vardı. Geçmişten dersimi alıp olanları orada bırakamadım. Siz benim gibi yapmayın geçmişteki hatalardan ders alıp onları tarihin tozlu raflarına terk edin. Geçmişinizi alnınızda taşımaya çalışmaktan vazgeçin.

Bilinçaltımız bizimle oynuyor ve bizim bilinçaltımızı yönetmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Bilinçaltımız bilincimizi yöneten asıl mekanizmadır ve bilinçaltımız üç yaşındaki çocuktan farksızdır. İnsan bilincindeki bilgiler doğrultusunda kararlar alır ancak bilinci yöneten bilinçaltıdır. Bilinçaltında ise bilgi yoktur orada duygularımız vardır. Sevinçlerimiz, korkularımız, kaygılarımız, üzüntülerimiz, pişmanlıklarımız vs. Bilinçaltımız alnımıza bir çok etiket yapıştırır. Ancak bu etiketlerin hepsi iyi olmayabiliyor ve bizim bu kendimize taktığımız kötü etiketlerden kurtulmamız gerekiyor. Bu durumu bir kaç uç ve basit örnekle belirginleştirip hafızalara kazıyalım. Öyle ki bir çocuk sahibi kadın fahişelik yapıyor olsun bu kadının bu tutumu sırasındaki evladına karşı mahcubiyetinin bu işi bıraktıktan sonra hiçbir hükmü yoktur. Örneğin, bir hırsızlıkla meşgul bir babanın evladına karşı mahcubiyetinin bu işi bıraktıktan sonra hiçbir hükmü yoktur. Pekala şahsım yıllarca sigara kullanmış ve bunun neticesinde birçok sıkıntısı yaşamış biri olarak şimdi bu geri dönülmüş yol için pişmanlığın bir hükmü yoktur. Alışa gelmiş bir davranışınızdan pişmanlık yaşamış ve bundan dönmüş olabilirsiniz. Bunu alnınıza basılmış bir etiket gibi her aynaya baktığınızda tekrar yaşamanızın bir anlamı yoktur. Tabi bu sadece bireyin bilerek ve isteyerek kendi eliyle gerçekleştirdiği eylemler ve bundan doğan pişmanlıkları veya farklı duyguları olmayabiliyor. Bu duruma örnek farklı bir kaç tutumdan da bahsetmek gerekirse; İnsanlar her gün yeni bir durum ve olaylar silsilesi karşısındadır, bazıları kendi hırsları veya duygularına bağlı olarak gerçekleştirdiği eylemlerdir,  bazıları ise kendi elinde olmadan gelişen ve çevresel faktörlerin gerçekleştirmiş olduğu etkilerdir, bazıları ise mevcut durum ve psikolojinin mecbur bıraktığı durumlardır. Örneğin, aile şiddeti içerisinde kalmış bir çocuk, tacize uğramış bir kadın, şiddet görmüş bir birey, kötü arkadaş tercihleri, sevdiği bir bireyi kaybetmek, terk edilmek, aldatılmak, yaşanılabilecek bir çok psikoloji baskı ve duygular vs. Hepimiz her gün bir çok durum karşısında kalıyoruz. Bu yaşadığımız olumsuzlukları bir patates çuvalı gibi sırtlanır ve bununla yürümeye çalışırsak yoruluruz. Bu durumdan dolayı sürekli kendimizi yargılamamız ve bu yükleri bir kenara bırakmadan devam etmeye çalışmak bireyin kendine yapmış olduğu işkenceden başka bir şey değildir.

Geçmişi alnınızda taşımayı bırakmak için öncelikle stres yönetimini öğrenmek gereklidir.

Günümüz yaşantısının getirmiş olduğu çevresel baskı faktörleri bireyler üzerindeki stresi artırıyor. En basitinden günümüz bireylerinin kullandığı toplu taşımada, kamusal alanlarda ve bir çok özel alanda ve eğlence merkezlerinde dahi kişisel alanı temin etmek mümkün olmuyor. 1-1,5 metrelik dairesel alanın ihlali birey üzerindeki stres unsurlarını artırıyor. Şimdiki zamanın stresinin yanı sıra geçmişin stresini taşıyan bir bireyin sağlıklı bir yaşam sürdürmesinin ve sağlıklı kararlar almasının bile mümkünü yoktur.  

Sen öyle diyorsun da ya el alem ne der gibi takıntılarınız varsa ve dış baskılar veya farklı sebeplerden dolayı hamallık yapmayı yeğlemek zorunda kalıyorsanız. Sırtınızdaki yükü boşaltmak, kendinizi rahatlatmak için bir uzmandan destek almalısınız. 

Bağışıklık sistemi vücut enerjisinin %80’lik kısmını kullanır. Stres ve sıkıntı içerisinde vücut kendini korumaya alacağından dolayı vücut kollara ve bacaklara kan pompalar ve kollarda ve bacaklarda güçsüzlük oluşur bu sebeple vücut bağışıklık sisteminin enerjisini düşürerek vücudu ayakta tutmaya çalışır. Kısacası stres ve sıkıntı bağışıklık sisteminin düşmesine ve kişide farklı hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olur. Bu bir duygunun insan bedenini nasıl etkilediğini gösteren en iyi durumdur.

Hikayeye dönecek olursak. Bir yumruk yedik ama tabi ki pes etmedik. Ayağa kalktık eski düzen eski tarak, başta saç kalmayana dek taradık. Hemen işe güce sarıldık, dedik yetişmek lazım, yattık yattığımız kadar. Harala gürele, gece gündüz demeden, o şehir senin bu şehir benim geziyoruz. Tabi şehir şehir gezmek yordu biraz. İlçe ilçe gezmeye başladık ama performansta bir değişiklik yok farkında değiliz daha fazla bindik kendi sırtımıza. Yeni atılımlar, şirketi kurduk, tüm hazırlıklar tamam, Çin’de korona var sorun bakalım umurumda mı? Korona gelmedi Türkiye’ye ama bana bir haller geldi. Bir kaç gece peş peşe hastane acil köşelerinde serum yudumlayıp kafa dağıtırken, korona ziyarete geldi. Düzenli kontrolüm var, benim durum iyi değil, randevular iptal. Gittik hastaneye doktoru bulduk. Herkes evde, dedim sanırım bu sefer ölüyorum. Gel dediler seni bir odamızda ağırlayalım. Odalarımız bol serumlu, tabletli bulamazsın bir daha böyle fırsat. Ne yapalım gökyüzü açıksa su mavidir diyerek kış günü camdan bakıyoruz. Akabinde hastaneden taburcu olduk tabi ama bırakın ayağa kalmayı doğru dürüst düşünmeye başlamak için altı ay geçti. (Bu süreç hakkında yazdığım yazılar var o yüzden konu dışına çıkmadan kabaca özetleyip geçiyorum.) Böyle süreçlerde insanların değer yargıları değişiyor ve tabi hayata bakış açısı. Bu süreçte bir çok karar aldım. Dönüp arkada bıraktığım hayatıma şöyle bir baktım, geçmişin tekerrürünü gördüm. Geçmişten dersimi almadığımı fark ettim ve geçmişten alacağım dersleri alıp alnımda taşıdığım geçmişimi tarihin tozlu raflarına terk ettim. Artık belki bir ahmak olmadığımı söyleyebilirim.

Geçmişimden dersimi aldım. Geçmişten aldığım en büyük dersi Müfit Can Saçıntı Tedx konuşmasında işlemişti aslında, Domatesler Acele Etmez, peki ben neden bu kadar acele ediyordum?

Hayatıma dönüp baktığımda koyduğum hedefler doğrultusunda ilerliyordum.  Ancak burada önemli bir nokta vardı hiç durmuyordum ve koşarak ilerliyordum. “Hızlı yaşarsanız hayatı ıskalarsınız” evet aynen öylede hayatı ıskalamıştım. Koşarak ilerlediğim için hayatın renklerinin, etrafımda olup bitenin, öyle ki bedenimde olup bitenlerin bile farkında değildim. Hayatım sessizlik olmayan müzik gibi gürültüden ibaretti.  Bunun farkındalığını yaşadığımda, Lupus Kimliğinizin Bir Parçası yazısını kaleme aldım.  Lupusun görmezden gelinmeyecek, unutulmayacak bir hastalık olduğundan ve onunla yaşam dengesinin nasıl olması gerektiğinden bahsettim. Ayrıca bir lupus hastası olarak nasıl yaşamak gerektiğine dair Yaşamaya Özen Gösterin adlı yazıyı kaleme aldım. O yüzden bu tip konulara derinlemesine bu yazımda değinmek istemiyorum.

“Reklamın amacı tüketicinin ihtiyaç sırasını değiştirmektir eğer yoksa yeni bir ihtiyaç oluşturmaktır.”

Evet reklamlar insanların hayatındaki ihtiyaç düzenlerini değiştirmek için varlar. Ancak bireyler kendilerini reklamlara çok kaptırıyor ve gerçekleri unutabiliyorlar. Aynı reklamlar gibi kendi hedefleri ve yapması gerekenler hususunda kendilerine bir reklam gibi davranabiliyorlar. Nedir bu reklamlar; sosyal medyada bugün birçok bireyin hesabı aslında var olanı yansıtmıyor. Hepsi birer reklam filmi gibi özenerek tasarlanmış resimler ve videolar ile doldurulmuş durumdalar. Bir çok insan olması gerekenin bu olduğuna inanmış durumda ve kendi potansiyellerinin üzerinde yaşamaya çalışıyor. Yani bireyler kendi potansiyelini unutup, kendi varlığını sorgulamadan yanlış kararlar alıyor. Bu yüzden kişinin öncelikle bireysel swot analizini yapması (ilgili bir video linki bıraktım) ve hedeflerini, değerlerini tekrar değerlendirip önceliklerini kararlaştırması gerekiyor.

Bende bir ahmak gibi geçmişimi alnımda taşımak istemiyordum. Şimdiki zamanda bulunduğum durum geçmiş zamanda aldığım kararların sonucu, bu sebeple gelecek zamanda olacak durumlarda bellidir ve gelecekte olacakların kararlarını bugün belirlemem gerekiyor. Bu süreçte; iş hayatımda iflas bayrağını çektim, bir çok alanda geri kaldım ama “Yumruğu yediğinizde değil kalkamadığınız da kaybedersiniz” diyordu Ahmet Şerif İzgören. Bu süreçte kendi benliğimi ve ne istediğimin bilincine vardım. Beynimi betadan alfaya indirdim. Derin bir nefes alıp gök yüzüne baktım. Kendim ile ilgili tüm sorulara cevap buldum. Kendi kapasiteme ve neler yapabileceğime odaklandım.  Gökyüzündeki kara bulutlar dağıldı.

Zaman insana verilmiş çok değerli bir nimettir. Eğer değeri bilinir ve zamanın akışına uygun yaşanır ise stres, bireysel hedefler ve planları yönetmek de o derece kolaylaşır. Bugün çağımızın getirileri ile insan, doğasına göre yaşamayı unutmuş durumdadır. Nasıl bir yıl baharın erken gelmekte acele edişi birçok ağacın çiçek açıp ardından çiçeklerin donup düşmesine sebep olması gibi insan hayatında da aceleci tavır birçok yıkımlara yol açmaktadır.

Sizde kendi benliğinizi keşfederek kendinizi sevin, kendi yapabileceklerinizin farkına varın. Eğer kafanızda olumlu bir düşünce varsa aynı anda olumsuz düşünce bulunamaz, aynı şekilde olumsuz düşünce varken olumlu düşünce olamaz. Bu yüzden öncelikle stres yönetimini öğrenmeli ve kendinizi motive edecek unsurlara yönelmelisiniz

Artık kendi potansiyelim doğrultusunda yeni hedeflerim ve planlarım var. Bunlardan bu yazımda bahsetmeyeceğim. Ancak gelecek yazılarımda yeni hedeflerim doğrultusunda yeni yazılar gelecek, takipte kalın, sağlıcakla kalın.

Abdul Arif Kerim ÇALIŞKAN

Dünyayı kelimelerle ifade etmeye başladığımdan beridir harflerle hemhal biriyim. Mekatronik temelli eğitim hayatımın perspektifinden ağaçların, çiçeklerin, hayvanların mekanizmalarını çözmek üzere tefekkür etmekteyim.

Haberdar Olun

Instagram

Instagram has returned empty data. Please authorize your Instagram account in the plugin settings .