Diriliş Muştusu, Sezai Karakoç

Kitap Atölyemizin konuğu Sezai Karakoç’un kaleminden Diriliş Muştusu ile ilgili kitap yorumumuzu içermektedir.

Öncelikle “Diriliş Muştusu” kitabının ne olduğundan bahsedelim. Bu kitap, 18 Ekim 1976 – 3 Ağustos 1978 tarihleri arasında Diriliş Pazartesi – Perşembe Günlüğü’nde Diriliş Muştusu başlığıyla ve yazarın imzasıyla yayınlanan yazılar ile Ekim 1979 – Eylül 1980 tarihleri arasında aylık Diriliş Dergisi’nde çıkan baş yazılardan oluşmuştur.

Ahmet Sezai Karakoç, Türk şair, yazar, mütefekkir ve günümüzde siyasetçi olarak hayatını sürdürmektedir. Mona Roza gibi ünlü bir şiir kaleme alan Karakoç, bu soyadını taşıyan bir çok akrabası gibi kendisi de şairlik yönüyle ünlüdür.

Kitabın kapak tasarımında; her hangi bir görsel bir figür bulunmamakla birlikte başka bir hareketlilik yok, görüldüğü üzere sadece bir başlık bulunan bir ön kapak ve boş bir arka kapağa sahip, bu yönüyle okura beni al ve oku diyen bir tavrı olmadığını söyleyebiliriz. Diriliş Yayınlarının baskıya aldığı kitabın içi sayfalarında her hangi bir baskı hatası ile karılaşmadığımız gibi okumayı olumsuz etkileyecek bir durum da söz konusu değildi.

Sezai Karakoç, diriliş kavramı hakkında umut ve bekleyiş etrafında şekillenen bir hayat kurar. Dirilişin ne demek olduğu hususunda yazılmış yazıların toplandığı bu kitap, gerçekleştirilmesi gereken bir diriliş eylemini konu alıyor ve bu eylemi gerçekleştirecek olan diriliş erinden bahsediyor. Konu içeriği olarak, İslam’ın yer yüzündeki halifeleri olarak tanımlaya bileceğimiz diriliş erlerini anlatan Karakoç, gençlere seslenerek bu dava altında toplanmaları için çağrıda bulunuyor. Bu bakış açısından değerlendirildiğinde her Müslüman gencin kendini tetikleyecek ve kendisini yolda tutacak bu tarzdaki kitapları okumaya ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve kitabımızdan alıntılar yaparak kitabı özetle anlatmaya ve yorumlamaya geçiyoruz.

Yayın Tarihi:01.02.2012
ISBN:9789123504923
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:132
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:13 x 19.5 cm

Diriliş, kendi öz eylemine doğru yol alıyor.

Henüz bu yolun başındadır o. O, zoraki bir eylem peşinde olamaz. Ama günü ve saati gelince eyleminden de kaçınamaz. Böyle bir kaçış, kendi kendini inkar olur çünkü.

Diriliş ruhu ve düşüncesi, öbür düşünce ve ülkülerden ayrıldığı gibi, diriliş eylemi de öbür eylemlerden kesin bir şekilde ayrılır.

Ne kapitalizmin sömürüsü, ne komünizmin terörü, ne batıcılığın anarşizmi, ne taklitçiliğin ezberciliği, diriliş eyleminin özelliği olabilir. Ve ne hile, ne de pasiflik. Ne reklam ve ne de propaganda.

Diriliş eylemi, kişiliğin dışa vuruşu, kimliğin belirlenişi ve varoluş ısrarı demektir.

Tek tek çoğalmak. Durmadan bilinçlenmek. Bilinç kılıcını durmadan bilemek: Diriliş eyleminin çıkış noktası budur.  – Sayfa 7

Karakoç, diriliş eylemini gerçekleştirecek diriliş erlerini,  sır olanı kurcalayan, tarihin şifrelerini çözen, derleyişleri dağıtan, dağılmışları derleyen, kapitalizmin ve komünizmin karanlığını delen umut ışıklarını taşıyan, doğunun ve batının özlemini çektiği, eleştiri içinde özeleştiri tohumlarını yeşertmesini bilen, evlere yeniden fizikötesi bir anlam kazandıran, gerçek özgürlüğün savaşçısı kahraman gönül eri bir genç adam olarak tanımlıyor. 

Bir değer ortaya koymak, kendini yaşatmaktır. Eleştiriden öteye gidememek, başkalarını yaşamaktır. Sürekli olarak sadece başkalarının yaptığını eleştirmek, eleştirilenin halesi haline gelmek demektir. Kendi yaşamını bir kum saati gibi boşaltıp başkasının yaşamını onun yerine doldurmuş olur, kendini bırakıp hep başkasına dikkat eden. Başkasının zamanının yerine yerleştirmek, kendini ölü haline getirmek sonucunu doğurur bu dikkatin yerinden oynaması. –  Sayfa 19

Karakoç, diriliş erleri dediğim diye nitelendirdiği hitap kitlesine diriliş erinin sahip olması gerektiği vasıfları ve her türlü zorlukta tek başlarına kalsalar dahi diriliş eyleminden geri atmamalarına dair birçok tavsiye niteliğinde sözler içermekte ve aynı zamanda bazı gerçeklikleri gün yüzüne sermektedir.

Diriliş Akımı, bir yaşama tarzı davasıdır. Somutluk davasıdır bu yaşam davası. Aç kalan adamın karnını doyurma meselesi kadar somut ve zorunlu olmadıkça, asıl açılımını yapmış sayılamaz. – Sayfa 23

Diriliş Akımı diye nitelendirdiği davasının zorunluluğu ve gerekliliğine ve olması gereklilik şartlarına değinen Sezai Karakoç diriliş eyleminin ne ile mücadele ettiğini de tanımlamış ve diriliş erlerine çağrılarda bulunmuştur.

Karşısındaki akımlarda da şöyle bir tabloya karşılaşmaktadır: marksizm ve maoizm, tam pratik akımlardır. Marksizm düşünce pratikliği, maoizm duygu pratikliği doktrinleri. Metafizik, maddeden öteye gidemiyor. Asıl karakterleri eylem monizmidir.  – Sayfa 23

Diriliş Akımının ana kaynağı olan İslam Uygarlığı ise, metafiziğin bütünlüğü ve teoriğiyle pratiğinin geniş kanatlı açılımları göz önünde tutulursa, tek sağlam inanış ve yaşayış bildirimi olarak kalmaktadır. – Sayfa 24

Diriliş özgür bir sestir, diye niteleyen Karakoç, diriliş ve diriliş erinin özgürlüğünden bahseder. Diriliş erinin ne şartlarda olursa olsun özgür olduğunu ve bunun Tanrı’ya olan inancından öte geldiğini Hz. Yusuf’un kuyu ve Hz. İbrahim’in ateş hikayelerini örnek göstererek anlatmaktadır.

Dirilişin ruhlarda kapanmış bir kapıyı açmak ülküsü olduğundan, diriliş ruhunun kendi benliğini hakikat karşısında yok saymayı bilen ve benlik pürüzü diye nitelendirdiği “ben” kavramına dair örneklemeler yaparak benlik duygusunun aşılması gereken büyük bir engel olduğuna değinir.

Suda kendini gören at ürker ve nehri geçemez”: İç oluş düşüncesinde temel engeli en somut bir biçimde gözler önünde canlandıran ilke. – Sayfa 45

Çağımızda insanın en büyük handikabı, iç ıstırabının gerçek kaynağı, tutsaklıktır. Hayat akışı içinde, insan ruhu şu ya da bu döneminde, şu veya bu şart çerçevesinde, tutsaklığın demir kemendine yakalanmakta, ve bir kez yakalandı mı, ömür boyu, halkaları gittikçe sıkışan bir zincire vurulmuş gibi kıvranıp durmaktadır. Dıştan, yavaş yavaş ve çoğu kez bilinçaltılık programlarla hazırlanan bu tutsaklık, şuuruna varılmadan gelip insanı kuşatan iptilalar gibi, kurtulması çok büyük bir çaba ve irade gücü isteyen tutkuların olumsuz kudretine sahiptir.  – Sayfa 71

İnsanı tutsak eden kavramlara değinen Karakoç, bu tutsaklıklardan insanın kurtulabilmesi için bireyin Tanrıya inanması gerektiğinden ve dinin gerekliğinden bahseder. Gelecek kavramının soyutluğuna dair deyimler getirir ve bunlara çözümler getirir.

Kuşku yok ki, insan ve insanlık ebedi değildir; Allah’ın, aklı aşan hilkat ve yaratış kapsamında bir toz zerresi bile değildir. Ancak, Allah’ın kudretine oranla bir toz zerresi olan bu yazgı, yine onun kudretinin bir sonucu olarak, kendi içinde adeta sonsuzmuşçasına bir imkanlar ve açılımlar demetini muhafaza etmektedir. Bir tohumun ya da bir çekirdeğin içinde saklı duran gerçekleşme imkanlarının, süreli oluşum planlarının ve gün ışığına çıkmak için vaktini gözleyen arşiv belgelerinin demeti gibi. – Sayfa 79

Bilim, felsefe ve sanat, belki sonsuz bir zaman ve fırsat verilse, teorik olarak, insanı hakikate götüreceklerdir. Ama, insanın bu zamanı ve fırsatı yoktur. Kimi zaman, bir şimşek çakımı süresinde bir çıkış noktası bulmak zorundadır insan.  – Sayfa 81

Çağımız insanlarının mutsuzluğunun sebeplerini sıralayan yazar;

Bireylerin ahiret inancına sahip olmamalarını ve insanların üzerine çöken materyalizmi sebep göstermektedir. İnsanın Tanrı için olduğunu ve bunun bilincinde olup kendinin yüceliğini fark etmeli ve kendisi için yaratılmış bir ahiret yaşantısı olduğunu aktarır ve bu sebeple kişinin bu dünyadan soyutlanarak gerçek yurduna odaklanacağını ve gerçek huzura kavuşacağını savunur. 

Ahiret inancı, kitaplarda yazılı satırlar olmaktan öteye geçmedikçe, dünyataparlık, madde tutsaklığı, yani, ruhun zindan karanlığına mahkumluğu sona ermeyecektir. – Sayfa 91

Hastaya, ilaç prospektüslerinin, hatta eczanede duran ilaçların bir faydası yoktur. Hasta, kendisine acı da gelse, doktor kılavuzluğunda,  prospektüsler ya da daha doğrusu kitaplar uyarınca o ilacı eczanelerden alıp kullandığı vakit, şifa değişiminin ne olduğunu idrak edecektir. – Sayfa 91

İnsan hayatını üç dönem olarak değerlendiren yazar;

Birinci dönem; Katı Dönem veya Donma dönemi diye adlandırılabilir dönem;  Peygamberler öncesi dönemden bahsederek toplumun durumundan bahsetmiş ve ruhların kas katı olduğuna dikkat çektiği dönemdir.

İkinci dönem; Bunalım dönemidir;  Yapılan yanlışlar ve hatalar sonucu çıkmaza girilen dönemdir. Ancak bu dönemde önceki dönemdeki her şey geçerliliğini yavaş yavaş yitirir ve insan sorgulamaya başlayarak bunalıma düşer.

Üçüncü dönem; Diriliş dönemidir; Katı düzen bitmiş ve insan bunalım dönemini yaşamış ve yeniden toparlanmaya başlamıştır. Çağımızda ki tablonun durumunun bu olduğunu belirten yazar, insanların diriliş döneminde olduklarından ve farkındalıklarının arttığından bahseder.

Şehirlerin tarihlerinden ve şehirlerin hastalıklarından bahseden yazar, şehirlerin binalarla dolması ve nüfusunun artışının şehrin gelişmesi anlamına gelip gelmediğini bize sorgulatır ve asıl olan şehirsel gelişimin, toplumun bireyin kendini tanımlamayabilen ve diriliş akımı doğrultusunda gelişmiş özgür topluluklar olması ile ölçüle bilirliğinden bahseder.

İnsanlığın yitirdiği ve gün geçtikçe de uzaklaşır göründüğü hakikat uygarlığının dirilişi, yine de, zamanın hamile olduğu en büyük tarih sorunu olmakta devam ediyor. İnsanoğlunda gerçeği araştırmanın bir zerresi, vicdanın bir nebzesi ve samimiliğin bir hücresi kaldıkça, yani yeryüzünü kaplayan kötülük, yalan ve zulüm dikenlerine ve karamuklarına karşılık, iyiliğin, doğruluğun ve güzelliğin bir hardal tanesi kadar olsun bir tohumu bulunmadıkça, onun gelişip çiçeklenmesinden ve dirilişini bütünlemesinden umut kesilemez. – Sayfa 119

Kitaptan alıntılarla bir derleme nispetinde hazırladığımız bu yazıma özetle bir sonuç getirecek olursak, “Diriliş Muştusu” yazarın kendini adadığı dava nezdinde gençlere seslenişi ve zamanın hastalıklarına dair tespitlerinden oluşmaktadır.  İnsanları dirilmeye, sorgulamaya ve hakikati bulmaya davet etmektedir. Yani kitap aslında işin özü her zaman bahsettiğimiz okumak, okumak ve okumaktan bahsetmektedir. 1. Okumak; Hakikat-ı Okumaktır. 2. Okumak; Kainatı Okumaktır. 3. Okumak; Kendini Okumaktır. Sezai Karakoç gençleri “Diriliş Muştusu” ile üç okumak kavramına doğru davet etmekte ve aydınlanmasını sağlamak için mücadele içine girişmektedir.

Yazar günümüzde hala bu hedefler doğrultusunda çalışmalarına devam etmekte ve siyasi örgüt çatısı altında görüşlerini ve fikirlerini gençlere ulaştırmaktadır.

Kitabın dili yabancı kelimeler içermekle birlikte okunabilirlik yönünden çok olumsuz bir etki barındırmıyor. Anlama ve okuma keyfini en fazla etkileyen unsur yazarın devrik cümleler ile yapmış olduğu yazım tarzıdır. Bu anlamayı biraz güçleştirse dahi, her satırıyla bir öğreti olarak okutulacak kitabın her paragrafının ayrı bir kitap gibi değerlendirilebileceğini söylemek mümkündür.

Çağımızda yazarın tabiri ile dinsizlik hastalığına tutulmuş her bireyin okuması gereken bir kitaptır. Diğer taraftan bilinçli ve bilinç dışı dirilik muştusuna hizmet eden her bireyin ise kendisini tanımlayan bu kitabı ezberinde tutması gerekir. 

Abdul Arif Kerim ÇALIŞKAN

Dünyayı kelimelerle ifade etmeye başladığımdan beridir harflerle hemhal biriyim. Mekatronik temelli eğitim hayatımın perspektifinden ağaçların, çiçeklerin, hayvanların mekanizmalarını çözmek üzere tefekkür etmekteyim.

Haberdar Olun

Instagram

Instagram has returned empty data. Please authorize your Instagram account in the plugin settings .