Abdul Arif Kerim Çalışkan

Nun Masalları, Nazan Bekiroğlu

Kitap Atölyemizin konuğu Sezai Karakoç’un kaleminden Diriliş Muştusu ile ilgili kitap yorumumuzu içermektedir.

Nun Masalları Nazan Bekiroğlu’ndan okuduğumuz ilk kitap oluyor.  Nun Masalları Osmanlı döneminde yaşayan karakterlerin mektuplarıyla harmanlanmış masalsı hikayelerden oluşuyor.

Nazan Bekiroğlu edebiyat fakültesi çıkışlı olduğunu yoğun şekilde hissedeceğimiz bir kitap kaleme almış. Okuduğumuz kitap ışığında yazarın Osmanlı kültürüne ve İslam kültürüne yatkınlığını gözlemleyebiliyoruz. Ayrıca hiç Trabzon dışında yaşamadığı belirtilen yazarın İstanbul’u içeren bir eser ortaya koyması ise cesaret gerektiren bir davranış olmuş ancak zaten kitap içerisinde anlatılan İstanbul bilindik mekanlar ve semt adları şeklinde işlenmiş ve çok detaya girilmemiştir.

Kitabın ön kapak tasarımı incelediğimizde birkaç Arapça harf görüyoruz ve koyulaştırılmış bir fonun arkasında saklanan İstanbul manzarasını görüyoruz. Bütün olarak düşündüğümüzde kitap tasarımını başarılı bulduğumuzu söyleyebiliriz. Mevcut görselin geçmişi yansıtması ise kitap hakkında ufakta olsa bir fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Kitabın arka kapak tasarımın da boş geçilmediğini görüyoruz. Kitabın arka kapağında bir manzara resmine yer verilmiş ve altında ise kısa bir arka kapak yazısına yer verilmiş. Kitabın iç sayfalarında her hangi bir baskı hatası ile karşılaşmamakla birlikte okumayı zorlaştıracak bir etki ile de karşılaşmadık. Yazı tipi dar bir font tercih edilmiş olan kitapta sayfa başı kelime sayısı artırılmış. Kitabın iç sayfalarında aradığınız tek şey, birazdan da değineceğimiz, eski kelimelerin anlamları oluyor. Bu sebeple bazı kelimeler için kitabı okurken yanınızda sözlük bulundurmanız gerekebilir.

Yayın Tarihi:16.05.2019
ISBN:9789752636682
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:160
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:13.5 x 21 cm

Nun Masalları: Arka Kapak

Masal gemisi, nihayet İstanbul Boğazı’ndan, son padişahla son şehzadesini alarak uzaklaştı.

Hiçbir şey kalmadı geriye.

Bir büyük boşluk kaldı geriye.

Bir de bütün bunları, bulutların ufuk üzerinde koştuğu güz akşamları, kıyıya iyice yanaşan masal gemilerinin gölgelerine bakarak ve dahi o gölgeleri kendisi gibi görebilecek başkalarının varlığını da vehmederek dalgalara söyleyen öykücü.

Yazarın dilinin çok sade ve anlaşılır olduğunu söyleyemeyiz. Yazar kitapta eski bir zaman dilinden bahsettiği gibi kendisi de eski kelimelere yer vermiştir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde yazarın konu aldığı dönemi yansıtmak hususunda bilgiye hakim olduğunu söyleyebiliriz. 

Saray-ı Amire ile Ayasofya ve Sultanahmet’in arası tıklım tıklım doluydu. Kadınlar, çocuklar, genç ve yakışıklı delikanlılar, serv-i hıramanlığını siyah ve ipek çarşafların bile örtemediği genç kızlar, kocamanlar, veliler, pirler, yeniçeriler, dervişler, medrese öğrencileri, ulemanın ve üdebanın ak sakallıları, eli sazlı halk ozanları, hepsi hepsi oradaydılar. Hatta Haremin gün yüzü görmemiş cariyeleri bile bir küme halinde gelmişlerdi. Işıklı ve hoş hoş kokulu bir bahar günüydü, mayısın on yedisi. Hattat rasıt, padişahtan geri aldığı defterleri koltuğunun altında, daha evvel Bab-ı Hümayun’un önüne yerleştirilmiş yüksek bir kaideden birinin arkasında, loşlukta, siyah bir sakalın çerçevelediği sarı, sapsarı bir çehrenin, sıcak siyah gözlerin kendisini dostane izlediğini fark etmişti. – Sayfa 14

Yazarın dilini anlamak için odaklanmanın iyi olduğu bir dönemde kitabın okunmasında fayda var. Aksi takdirde kitabı anlamak zorlaşabilir.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi kitap birkaç hikayenin bir araya gelmesinden oluşuyor. Bu masalsı hikayeler olay örgüsü içerisinde birbirlerine bağlı şekilde kurgulanmış. Bu masalsı hikayelerin bir ana temasını yok veya biz göremedik. Hikayeler bir kaç farklı aşk türünü işlemiştir. (Tek aşk türü beşeri aşk değildir.) Bu aşkı yazar edebi unsurları kullanarak derinlemesine işlemiştir. Kitabın bir çok yerinde anlatılmak istenenler tekrar edilerek pekiştirme yoluna gidilmiştir.

Hattat seni terk etmeliyim.

Hattat seni terk etmeliyim.

İstisnasız bütün benliğimi reddettiğim için seni terk etmeliyim.

Sen gül renkli ve kokulu cariyen ve onun, gözleri birer derin kuyuya benzeyen ulağıyla uğraşadur, hiç kimseleri terk edemediğim için ben, seni evvela inkar edilmişin terki gibi garip bir komedyanın bütün küçüklüğünü yüklenerek seni terk ediyorum.

Seni sadece ben mi vehmetmişim hattat? Öyleyse, eğer seni sadece ben vehmetmişsem de, vehimlerimin bütün akıl almaz yangınları arasında bu defa seni yine tek ediyorum. – Sayfa 33

Her ne kadar yazarın yazım tarzını birazdan eleştirecek olsak da edebiyat fakültesi çıkışlı yazarın, edebiyat yönünün kuvvetli olduğunu belirmemiz gerekiyor.

Ne kadar istedim, ne kadar isterdim bir akşamüzeri müjdeci bir ses kapımı çalsaydı ve gözlerimi kamaştıran bir kuyruklu yıldız suretinde nefesimin artık kesildiği bir an içinde saltanatıyla odamı aydınlatsaydı. – Sayfa 35

Kendi ruhumdan, kendi özümden çıkardığım hattat, yüzünde geniş ve tekinsiz bir tebessümle kapımda bekliyorsun. O kadar padişahla aydınlanmaya müsait ve müstahakken dünyamız, sen yanlış seçimlerle cariyelere yöneldin. Ben içimin padişahını seninle aydınlatma azmiyle oturmuşken kağıt başına, padişahın ışığıyla kamaşmaya hazırlarken gözlerimi, porselen kaseler durdukları yerde çatladılar. Aynalar paramparça oldu.  – Sayfa 36

Yazar hikayelerinde hep bir sorgulama içerisindedir, kahramanlar varlığını, aşkını, mevcut durumu ve bunun gibi bir çok kavramı sorgular ve kendi içinde sorulara yanıt arar. Bu sorguların uzunluğu okuru asıl konudan koparıp başka hale, duygu durumuna sokabilir. Yazarın anlatım tarzı bu yönü ile herkese hitap etmemektedir.

Nakkaş karanlıktasın.

Kimbilir ki, evvel hangi nakkaşhaneye şakird, ardından tamamlanmış seyr ü seferlerin gönül huzuruyla ve elinde ketebe icazetnamesi, hangi nakkaşhaneye üstad oldundu? – Sayfa 103

Nasıl boyadındı kendi göklerinin katlarını? Zamanın sonsuzluğu içinde dondurulmuş bir altın varak an’ı olarak mı, yoksa lahor mavisinin akışkanlığında derinlik arayarak mı?

Hangisi daha zordu, gök zemin için bir altın parçacığını tokmakla döve döve akıl dışı genişlikte bir satha dönüştürmek mi, yoksa bir kaç damla lahor mavisini, yayıldığı zerendütü hala yerinde sahifede yaz gecesinin gökleri kadar derinleştirmek mi?

Yıldızları servilerin tepesine serpiştirilmiş yaz gecesinin sahifelere geçirilmiş derinliklerinde, bu yepyeni dünyanın eşiğinde, gururla başın döndü mü senin de? Yoksa üstadlara üstad biri, bir gün alışılmamış büyüklükte levhalarda ve denenmemiş bir üslupla, su testisi taşıyan kadının ya da işvebaz rakkasın gülü diba etek kıvrımlarının gölgeleriyle oynarken ‘artık bu oyunun tadının kalmadığından’ mı söz ettin?

Ya nakkaş, Ak Ağalar kapısının iki yanındaki erken dönen manzaralara değdi mi hiç gözlerin? Kaçış noktası biteviye ufkun ötesine çekilen o mermer sütunların derinliğine dalarak bilinmeyen bir ülkeye kaçmaya çalıştın mı hiç? İç içe açılan kırk kapıdan geçerek artık anlamadığın ve seni de anlamayan böyle bir aleme bir daha asla dönmenin düşünü kurdun mu? – Sayfa 104

Yazar, ‘Akşam inmeye döndü.’, ‘Çay, çini fincanların derinliğinde.’ gibi aslında halk tarafından çok kullanılan şekli mevcut iken farklı kalıplar kullanmaktadır. Bu duruma kitabın başından sonuna her yerinde rastlamak mümkündür. Bu kitabı özgün kılmakla birlikte anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır.

Kitabı paragraf paragraf değerlendirdiğinizde her paragraf kendi içinde bir sanat icra edebilir ancak bu durum kitabın bütünü olarak düşünüldüğünde iş bambaşka bir yere varmaktadır. Başta da belirttiğimiz gibi odaklamanın iyi olmadığı bir anda okunması durumunda okurun çok bir şey anlaması mümkün gözükmüyor.

Yazar anlatmak istediği birçok durumu edebiyat kaygısı ile abartılı ve süslü sözcükler kullanarak anlaşıla bilirliğini zorlaştırmış ve konu hakimiyetini kaybetmiştir. Edebi akış içerisinde kullanılan devrik cümleler ise bazen metnin akıcılığını olumsuz etkileyebiliyor ve anlamayı daha da zorlaştırabiliyor.

Bazı değerlendirmelerde yazarın yazdığı kitaplardan ilk okunacak kitap değil yönünde açıklamalara rastladık ancak kitap yazarın ilk kitabı olması itibari ve yazarın okurun karşısına ilk çıktığı metindir. Bu açısından değerlendirildiğinde anlaşılır olması gereklidir. Yani yazarın beşinci kitabını okuyup yazarı tanıdıktan sonra yazarın birinci çıkardığı kitabı okumak gibi bir yorum yanlıştır. Bu bahsi geçen durumu yazarın planlaması gerekir. Tabi bahsettiğimiz bu durum yazarın diğer kitaplarının okunmayacağı anlamına gelmez. Ancak acemilik ve ustalık eserleri değerlendirilmesi yapılabilir.

Sonuç olarak kitap edebiyat yönüyle güzel ancak abartılı sözcükler, gereksiz uzatılan kısımlar ve devrik cümleler sebebi ile anlaşıla bilirliği düşük bir kitaptır.  Kitap okurken keyif verebilir ancak bittiğinde ben ne okudum sorusunu okurun kendisine sorması kaçınılmazdır. Bu yönüyle yazarın aktarmak istediği bir mesajının olmadığını sadece bazı duyguları edebi yönden kaleme almak istediğini söyle biliriz.

Eğer az kitap okuyan ve edebiyata ilgisi olmayan bir birey iseniz kitabı okumanızı tavsiye etmiyoruz. Çok kitap okuyan biriyseniz kitabı daha sonra okuyacaklarım arasına koyabilirsiniz. Eğer edebiyat aşığıysanız bakış akışı kazanmak açısıyla öncelik verebilirsiniz. Eğer edebiyat aşığı olmaktan kast, şiir ve hikaye yazan bir bireyseniz yine kitaba öncelik vermenizi tavsiye etmeyiz.

Abdul Arif Kerim ÇALIŞKAN

Dünyayı kelimelerle ifade etmeye başladığımdan beridir harflerle hemhal biriyim. Mekatronik temelli eğitim hayatımın perspektifinden ağaçların, çiçeklerin, hayvanların mekanizmalarını çözmek üzere tefekkür etmekteyim.

Haberdar Olun

Instagram

Instagram has returned empty data. Please authorize your Instagram account in the plugin settings .