Köşe Yazısı

Kusursuz Dengenin Mevsim Geçişi Halleri

Dönek dünya dönekliği icabı günleri ve mevsimleri getire dururken bizler de kusursuz dengenin mevsim geçişi halleri diye bir kategori ortaya çıkarttık.  Ne haller ama… 

Fotoğraf: Porapak Apichodilok

Mevsim geçişi hallerinin bilimsel tarafı var mı diye düşünürken bir de bakıyorsunuz bilmem kaç milyon ötedeki Mehtap’ın çekimine tutulmuşsunuz. Geceler geçmez, saatler bitmez olmuş. Sabah ayılmak için içilen kahvenin üzerinde Siriusun dumanları tüterken biri çıkıp kozmosun sizi nasıl taciz ettiğinden bahseder. Her gece başınızı şöyle bir kaldırıp da baktığınızda size milyonlarca ışık yılı öteden selam duran, ışıl ışıl parlayan minnoşlar hayatınıza işer. 

 

‘İşer’den kasıt yağmurdur. ‘Minnoşlar’dan kasıt yıldızlar ve ‘hayatınıza işer’ kalıbı ise yıldızların üzerimizdeki etkileridir. Yazının ilerleyen bölümlerde değineceğim.

Mevsim geçişlerine farklı bir bakış açısıyla ve zıpkınla sıçradık yazının ortalarına, bilmem sıvadık mı, yoksa kıvam mı tutturduk. 

(Bu bir soru değildi nezdimde ondandır soru işaretinin olmayışı.) 

Açıkçası konuya bodoslama dalalım artık çünkü bahsi geçen metaforlardan öte aklıma düşenler var. İnsan unutur unutur da işte hatırlar bazen gereksiz şeyleri, hele arkada Müslüm Gürses, ben hala yaşarım eski günlerde, derken.

Marmara’da deniz manzaralı bir evde yaşamak. Karşıda yanan ışıldaklar altında yaşayanlarla bağlantılarınız varsa. Bir de arada düşerse aklınıza ummadık şeyler, o zaman işte gece gece uykusuzluğu derinden yaşayıp düşüncelerin derinliğinde boğulmaya başlarsınız. Nefessiz ve sedasız kalmaya. Ardından saçınızı, kulağınızı kurtarıp maiden, dudaklarınızın arasından dolu dolu tükürceklerle, denize sıçratarak, kirletircesine, lanetlercesine, dişlerinizi yerinden çıkaracak gibi titreştirerek, Seda…  (seda=ses)

Güzelmiş çirkinmiş ne fark eder, deli gibi sevmek ruhumuzda var.
Müslüm Gürses

Beni tanıyanlar, çıkarım yapabilecekler ula ne alaka diyecekler belki. Şimdi yargılamayalım peşin peşin ama bu ne lahana turşusu bu ne perhiz de dene bilir hani bu yazıya. Arkadaşlar çok takılmayalım yazıda bir akustik yakalamaya çalışıyoruz. Hani odaya sadece fon perde almamda ondandır. Anahtar kelime akustik. Tanzanca’dan kırma belki bilmiyorum ama irdelemekte istemiyorum. Çünkü anlatmak istediklerim var.

Sıla mı Gurbet mi adını sen koy?
Müslüm Gürses 

Çok haklı değil mi? Ne önemi var adını sen koy.

Fotoğraf: cottonbro studio

Beynimizin bize yaşattıklarını kimse yaşatmaz

Bedenimizde işleyen kusursuz denge sistemi bir hormonun azalması durumunda bir başka hormonu artırırken bir hormonun yükselmesi ile başka bir hormonun seviyesini düşürerek bedende kusursuz dengeyi sağlar. Yaşadığımız psikolojik olayların bedenimizde kalıcı sonuçlar bırakmasının bir sebebi de budur. Tolere edemediği yerde sistem bozulmaya başlar.

Beynimiz hayat boyu yaşadığımız travmalar sonucu şartlanmalar yaşar ve bu durum bizleri anlamsız bir esarete sürükler. İstemediğimiz, hak etmediğimiz halde birçok duygu durum karışıklığı ile karşı karşıya kalırız. 

Mevsim geçişi halleri dediğimiz, bağışıklık sistemi hal farklılıkları ve duygu durumundaki değişiklikler bizlere mevsim geçişinin beynimiz üzerinde etkileri olduğunu gösteriyor. Tabi bu sadece bir etken, beynimizi etkileyen bir çok faktör var.

Mevsim geçişlerini kusursuz denge tam olarak tolere edemediğinde kendimizi stresli, yorgun, bitkin, üzgün hissedebiliriz.

Bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum çünkü daha önce ‘Sırtlandığımız Çuvalların İçinde Patates Olmak’ ve ‘Ahmaklar Geçmişini Alnında Taşır’ adlı blog makalelerinde bahsettim ve ilerleyen zamanlarda yayınlamayı düşündüğüm kapsamlı bir çalışma var.

Kendimize çizdiğimiz sınırlar üzerine

Büyük geçmiş olsun. Dediklerinizde çok haklısınız ama söylemesi yapmasından kolaydır derler ya, heh, işte ben o kısma giriyorum. Sanırım bunda insanın kendisiyle başbaşa kalması da etkili. Etrafta seni anlayacak insan olmayınca ve oldukça sıradan bir hayat sürünce kendi düşüncelerine daha çok odaklanıyorsun. Sonra başlıyor keşkeler. Umarım ben de bir gün sizin cesaretinizi kendimde bulurum.😊 
Belle’nin Kütüphanesi, Ahmaklar Geçmişini Alnında Taşır

Bu yorum çok haklı değil mi arkadaşlar? Hepimiz genelde bizi zorlayan şeyler olduğu zaman, sözde var olan ama faaliyete geçmeyen tüm eylemleri barındıran kısma geçmiyor muyuz?

Evet, pekala hepimiz orada takılıyoruz.

Çevreye gelince onlar hiçbir zaman bizi tam olarak, %100, anlamayacaklar ve anlayamazlar. Sebebi aslında çok açık; beyin benim, kalp benim, hissettiğim tüm duyguları ve beynimde dolanan fırtınaları ben yaşıyorum. Çevremdekilerse sadece ve sadece sergilediğim hareketleri görüyorlar. Dilimden dökülen sözcükleri duyuyorlar.

Sergilediklerim ve dilimden dökülenler ne kadar yaşadıklarımı yansıtıyor? Hele kötü bir duygu halindeysem bu aradaki aktarımın verimi de azalacaktır. Peki çevremdekiler mevcut duygu durumlarıyla ve mevcut duyum etkinlikleri ile ne kadar beni anlayabilirler?

Mevcut duyum etkinliği ve anlama paritesini etkileyebilecek unsurlar 

  • Çevremizdeki bireylerle karşılıklı olarak yaşanmış olan olumlu veya olumsuz olaylar ve bunların sonucunda oluşmuş şartlanmalar
  • Bireysel hayatımızda yaşamış olduklarımıza bağlı olarak gelişen şartlanmalar
  • İletişimin stresli bir ortamda gerçekleşmesi 
  • İletişimin yaşanmış bir olay sonrası olgu anında gerçekleştirilmesi
  • Mevsim geçişi halleri yaşıyorsunuzdur

Sonuç

Tüm bunları düşündüğüm zaman, her insan zaten bireyseldir diyorum. Kendi düşünceleri ile baş başadır. Ancak insan tüm bunları unuttup çevresinden beklentiler içine giriyor. İşte bu süreçte beklentiler gerçekleşmeyince duygusal çöküntüler yaşıyor. Bir türlü yapmayı hedeflediği şeylere doğru adım atamıyor. 

Başlamak işin yarısıdır. 

Araştırmalara göre işe başlamak kişide dopamin salgılanmasını sağlıyormuş. İşin sonuna duyulan merak ve özlem de aşırı dopamin etkisi oluşturduğundan kişi o işi bitirmek içi çaba sarf ediyormuş. Mutlu mesut yeni hedeflere…

Evet, çevrem dahi beni etkiliyor ama bende çevremi etkiliyorum. Nasıl onların benim hayatıma etkisi varsa benim dahi onların hayatına etkilerim var.

Fotoğraf: Felix Mittermeier

Mevsim geçişi hallerinin kozmos üstündeki maruziyeti

Uzayda boşluk yokmuş biliyor muydunuz? Yıllarca bize boş dediler. Ancak ölçümlenebilen bir ısı enerjisi tespit edilmiş. Einstein’ın büküm teorisi daha mantıklı oldu şimdi. Hatırlayalım neydi büküm, bir kumaş bez üzerine bir bilye küre attığınızı düşünün, bezi nasıl büker ve orta alanda çekim oluşturur. Uzaydaki tüm gezegen ve yıldızlarda aynı etkiyi oluşturuyor. Yani o oradan büküyor biz buradan bükülüyoruz arkadaşlar. Bu kusursuz dengenin hayatınıza etkisini bir düşünün…

Hatta Amelie gibi düşünün, bu şehirde kaç kişi acaba şuan …?… yapıyor olabilir? Onların bu yaptıkları benim hayatımı nasıl etkileye bilir?

Hatta şunu düşünün Çin’de bir kaç kişinin çorba içmesi benim hayatımı nasıl etkileyebilir?

Malum dönek dünya sürekli döne duruyor, döndükçe ve konum değiştirdikçe bu büküm enerjisine maruziyetin boyutu da değişiyor. Gece gelgitleri, mevsim geçişi halleri falan hep bunlardan. 

Hiçbir birey bu kusursuz dengenin içinde bireysel yani yalnız, nesnel, bağımsız, katılımsız veya değişimsiz değil. Mutlak bir maruz kalma durumu hep var. Bu maruziyet kusursuz dengenin bir parçası. Kozmosta muazzam bir denge var. Bunun yaşamlara etkilerini de görmek mümkün. Mesela bir zenginin doyması için yüzlerce fakirin aç ve susuz kalması gibi…? 

Av ve avcı hayat disiplini… Şu sıralar çok mu belgesel izliyorum. Bilmiyorum. Avcının başka bir avcı tarafından avlandığı, sürekli tehdit altında yaşanan bir hayat. Stres altında kalmış bir hayat ve stresten kronik hastalıklar pençesine sıkışan beden ve mevsim geçişi halleri, Merkür, Herkül derken sürüklenip giden kusursuz denge. Bu evrende kusursuz dengenin bir sonucu yaptıklarımızdan sorumlu tüm insanlık.

Kendi kendime notlardan, size notlar.

Journal

Bir yağmur yağsa ve temizlese insanlığın tüm kirlerini… Bazen diyoruz ya hani, insanlık nerede kaldı diye, işte bu söz kendi içinde bir paradoks barındırdığı için absürttür.

İnsanlık; içinde sevgiyi, barışı, huzuru, barındırdığı gibi aynı zamanda içinde vahşeti, işkenceyi gibi bir çok kötülük de barındırır. Bu sebeple insana dair her olan insanlığa dahildir. Ama insanlar bunu hatırlamak istemez ve her kötülük edene “bunlar insan olamaz” der. Ama insanlık budur ve özünde kötüdür.

İyi olan insanlar içindeki kötülükleri baskılaya bilen ve kontrol etmesini bilendir. Yoksa bir insan basit veya teferruatlı, hafif veya ağır her hangi bir suçu işlemekten kendini neden alıkoysun?

Ehlileştirilmiş bu hayvan, dünya üzerinde kendine hayat bulduğu andan itibaren Tanrının öğütleri ile yontulmuş ve bir hizaya sokulmuştur. Yoksa insan tanrıdan uzaklaştıkça dikilitaşlar gibi anlamsız şeyler ortaya koymuştur. Çoğunluğu kibir ve gururun ürünleri olan bu ürünler insanın kişiliğinde insan katliamları ve sebepsiz, zevk için bir insanı veya toplumu kendi işlerini alet etmekle ortaya çıkmıştır. Ve tarihte bunlar çok çirkin anıtlarla durur. O saçma lahitler dağların eteklerinde insanlara yapılmış işkenceleri sergilemekten başka ne gibi bir tarihi önem barındırır?

14 Mayıs 2022 – Journals, Bu görüş bir çok öğreti ile ters düşebilir.

Abdul Arif Kerim ÇALIŞKAN

Dünyayı kelimelerle ifade etmeye başladığımdan beridir harflerle hemhal biriyim. Mekatronik temelli eğitim hayatımın perspektifinden ağaçların, çiçeklerin, hayvanların mekanizmalarını çözmek üzere tefekkür etmekteyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu