Eğer Başarılsaydı Bu Hikaye Olmayacaktı

Geçmişimiz, kültürümüz, bizi var olma yolunda yazılı olmayan belli kurallar bütünüyle ensemizden ayrılmayan psikososyal bir gerçektir. 

Bizler bu yaşantısal çerçevede kendi zihnimizden geçirdiğimiz olgusal olayları her ne kadar yaşamaya çalışsakta süzgecin dibinde kalan tortu tozları bizimle beraber. Ve bizler bunlarla yaşamaya mecburuz.

Çünkü, nasıl bir çocuk doğduğunda ilk anne ya da baba demesi bekleniyorsa ilerde yaşayacağımız çoğu olguda bu şekilde bizden ve biz tarafından karşıdan beklenecek hale geliyor. Ama asıl olan bu koşullarda doğruyu bilinçle yürütmek. Geçmişimizin iyi ya da kötü izlenimleriyle devam ettiğimiz yolda geleceğe sağlıklı bireyler ve değerler taşımalıyız. Her bir hayat hikayesi bir değer ve bizler bu değerleri kırmadan törpülemesi gerekenleriz.

İnsanları dinlemekten keyif alıp, öğrendiğim ve öğüt olarak aldığım her fikri sorgulayarak benimserim. Kaleme almak istediğim bu seride sorgulanmış ve ezberlenmiş hayat hikayeleriyle dolu olacak. Hedeflediğim şey aslında herkesin bildiği ama kendisine bile açıklamaktan korktuğu şey.. Değişmekten asla korkmamalıyız. Geçmiş yıkımları geleceğe aktarmayı sonlandırmalı ve yeni bir sayfa açmalıyız.

Kaleme alacağım bu ve bunun gibi hayat hikayelerinde göreceğiz ki bizler kültürüne bir o kadar aşık ve bir o kadar kör olmayı seçen toplumuz. Unutmayalım ki hatalarımızı görmek ve onu değiştirmek benliğimize zarar vermez . Bizler kültürüne aşık olduğu gibi öğrenmeye de açık bireyler olmalıyız.

Sorgulanmayan Hayat Yaşanmaya Değmez

Bir ceninin annesinin karnında ateşli sular üstünde yüzen bu toprak parçası üstüne düşmesi ile serüvenimiz ve seçemediğimiz bir aile; belki politik, belki komünist, belki sosyalist veya doğulu, belki de batılı yapımız ve bize sunulacak olan kurallar niteliğinde büyümeye, eğitilmeye eğilmiş başlarımız. Çocukluktan itibaren gözlemlediğimiz kendimize eş değer ya da farklı katmanda olan kültürel yapılar ne kadar manidar veya anlamlıdır bilinmez, fakat gerçek şu ki her birey yaşattıranların gölgesinde yaşatanların meyvesiyle yaşayan insanlardır.

Usta şair,  Neşet ERTAŞ’IN YOLCU şiirinde  yer alan;

İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepsi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi?
Vade tekmil olup ömrün dolmadan
Emanetçi emanetini almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi?
Varıp bir cananın kulu oldun mu?

Dizelerindeki bu mana yüklü kelimelerin karşılığı olup, serimize misafir ettiğimiz konuğumuz ya da konuk yakınları tarafından edinilen bilgiler doğrultusunda kaleme alacağımız satırlardan öğrenecek ve yüklenecek çok dersimiz olacak.

ağaç orman

Yaşattıranlar, Yaşatanlar ve Yaşayanlar’da Konuk Berra Demir

Berra DEMİR, 1989 İstanbul doğumlu. Ailenin ikinci çocuğu. Anaokulu öğretmeni olan Berra, kitap yazmayı istediğini ve bunu annesinin hayat hikayesini anlatarak yapmak istediğini söylüyor.

Demir, annesine olan düşkünlüğü sebebiyle annesinin hayatını yazmak istemiş. İsteğini tetikleyen unsurların başında annesinin paylaştığı yaşam hikayeleri yer alıyor. Bu isteğini belli bir süre sonra annesiyle paylaşır. Annesinin ona olan naif yaklaşımıyla “yaz kız yaz valla” diyerek anne kız yazmaya başladıkları hayat örgüsü ne yazık ki yarıda kalır. Yarıda kalmasının sebebinin  annesinin hayat hikayesinin hüzünlü oluşu Demiri bunu yazmaktan alı koyar. Ancak içinde bulunan yazma isteğinin asla son bulmadığını dile getirdi.

Bizler yaşanmışlıkları dinlerken ya da izlerken sayısısz duygulara kapılırız. Demir, annesinin radyo gibi çalgı eşyalarını sevmeyip başıma vuruyorlar değişine itafen sanki hiç gürütülü bir hayatı olmadığını dile getiriyor.

Tesadüf mü Yoksa Tevafuk mu ?

Kuzenimin hafızlık şöleninde kızlarla sohbet ederken Şeyma’nın blog yazarlığı yaptığını öğrendim. Bunun üzerine giderek kendisiyle muhabbet kurdum. İkimizde içimizde büyütmüş olduğumuz arzulardan habersiz başladığımız muhabbette duygularımızın karşılığı olduk. Kendisi yazmaktan keyif aldığını ve planladığı bir yazı serisinden bahsetti. Sohbetin böyle ilerlemesinin ardından bende kendimi ona anlatarak annemin hayatını yazmak istediğimi bunu defalarca deneyip fakat başarısız olduğumu anlattım.

“Aramızda geçen diyalog neticesinde yazacağı yazıda annemin hayatını da yazmasını teklif ettim. Şeyma beni kırmadan, duygularımı alaya almadan belli görüşmeler ile bunu beraber yazabileceğimizi söyledi. O gün bulunduğum yerin içime verdiği huzur, yıllardır istediğim durumun tekrar alevlenmesi ve kurana bu kadar aşık olan annemin bir hafızlık şöleninde içimdeki niyetin gerçek oluşu beni fazlasıyla duygulandırmıştı.  Annemin’ kalemi bitene kadar öğrenmeye aşık ‘olduğu gibi bende içimdeki o hevese sürekli ışık tuttum.

Düşe Kalka Geçen Çılgın Bir Ömür

Kendisinin yaşam hikayesini en yakınları olan çocukları ve kardeşlerinden derleyerek kaleme almaktayım.

Cennet Günay 1963 Sinop-Ayancık doğumlu.
Yüksek tansiyon sebebiyle  2020 senesinde Gebze’de vefat etmiştir.

Cennet Abla, Ayancık ilinin küçük bir köyünde babanın altı ayda bir ailesini gördüğü, annenin tarlalarda ömür geçirdiği, dedenin odun işiyle uğraştığı, tatlı ve bir o kadar otoriter olan bir ananenin yaşam sürdüğü, dört çocuklu eve beşinci olarak katılan ve Babaannesinin annesinin ismi verilen bir çocuktur.

Bebeklerin dünyaya geliş süreci ne kadar aile bireyleri açısından coşkulu karşılansa da hayat o anki duyguları ve beraberliği sürekli kılmıyor. Geçimini sağlamak için altı ayda bir Marmara adasına gurbete çıkan köyde sadece belli bir süre zarfı geçirebilen bir baba, diğer yandan elinden kazma kürek düşmeden ailesi için çalışan bir anne. Geçmişin geçim şartları altında yaşanan zorluklar ve gün geçtikçe temel ihtiyaçlar için kucağa alınan çocuklar. Aile bireylerinin yanında sevgi göstermenin doğru olamadığı öğretilen ve bunu benimseyerek gizliden sevilen çocuklar haline geliyor yaşam.

Ağaç Yaşken Kendini Eğitir

Köy okulları…. kim özenmez ki köy okullarına. Okumanın güçlük olduğu ama tüm zorluklara rağmen göğüs gerdikleri. Bir kalemin bile zor alındığı, çocukların koşarak geldiği, bacanın tütmesi için el ele verdiği, yanlarına bağlarından bahçelerinden topladıkları meyveleri erzak olarak aldıkları, okumak için çırpınan yüreği güzel çocuklar onlar. Cennet Abla da o çocuklardan biri.

Düşe kalka büyüdüğü Ayancık’ta kardeşlerinin okula gittiğini gören ve  artık kendisine de sıra gelmesini bekleyen Cennet abla, nihayetinde  ilk okul çağına gelip kardeşleriyle beraber okula gidebilme heyecanını doyasıya yaşar. Okul sabahı o güzel uykuyu es geçip okula adeta yarışarak giden çocuk… Tabi okula gidiş maceraları bir başka. Evin girişinde çocukların çantalarını asmaları için çakılan iki çivi ve kardeşler arasında çıkan tatlı asma kavgası yaşanır. Babalarının ördüğü değerli okul çantaları ve bir o kadar değerli okul kitaplarına özen gösterir yere koymak bile istemezler. İlkokul çağında derslerine olan düşkünlüğü ve bunu tüm yaşamı boyunca aktif tutan Cennet abla, kızı Berra tarafından “kalemi bitene kadar öğrenmeye aç” olmasıyla anılıyor.

Uzun zamandır tasarladığım ve sonunda ilk adımını atmış olduğum bu seriyi yazarken büyük bir keyif aldım.
Serimiz Cennet Günay’ın yaşam hikayesiyle devam edecektir.

Sağlıkla kalın..
Yaşamaya Özen Gösterin.

Şeymanur Çalışkan

Haberdar Olun

Instagram

Instagram has returned empty data. Please authorize your Instagram account in the plugin settings .