
Kaybolmak, hepimizin zaman zaman deneyimlediği, bazen korkutucu, bazen de yeni başlangıçlara gebe bir süreçtir. Bu yazıda, kaybolmanın farklı boyutlarını ve bu deneyimden nasıl bir bütünsel gelişim fırsatı çıkarabileceğimizi, Mevlana’nın öğretileriyle birlikte keşfedeceğiz.
Kayboldum
Kayboldum, zalim bir sırda hapsoldum
Kaybettim yolumu, yoruldum yürümekten
Ama karanlıklar içinde ağlamakta nafile
O dedi bu, bu dedi şu, herkes mi sahte
Çok dolandım ama bulamadım bir çare
Bu nasıl derttir, tükenmişim, bitmişim
Nereden başlasam çözmeye
Söyleseler
Yeter mi gücüm gerçeği bilmeye
Kayboldum
Kaybolmak: Bir Bütünsel Gelişim Süreci
“Kayboldum” şiiri, derin bir kaybolmuşluk hissini ve bu hissin beraberinde getirdiği çaresizlik, acı ve arayışı anlatıyor. Şair, “zalim bir sırda hapsolmuş,” yolunu kaybetmiş ve yorulmuş bir durumda. Karanlıkta ağlamak fayda etmiyor, çevresindeki insanlar sahte görünüyor ve bir çıkış yolu bulamıyor. Bu şiir, aslında hepimizin zaman zaman yaşadığı bir deneyimi, yani kaybolma hissini çok güçlü bir şekilde ifade ediyor.
Kaybolmak, sadece coğrafi bir terim değil, aynı zamanda içsel bir durumdur. Kendimizi tanıyamadığımız, ne istediğimizi bilmediğimiz, amaçsız ve yön hissimizi kaybettiğimiz zamanlarda da kaybolmuş hissederiz. Bu durum, genellikle büyük değişimler, travmalar, kayıplar veya belirsizlikler sonucu ortaya çıkar.

Kaybolmanın Farklı Yüzleri
Kaybolmak, farklı şekillerde kendini gösterebilir. Bazen fiziksel olarak kayboluruz, bilmediğimiz bir yerde yolumuzu şaşırdığımızda olduğu gibi. Bazen de zihinsel olarak kayboluruz, düşüncelerimiz arasında kaybolduğumuzda, ne yapacağımızı bilemediğimizde. Duygusal olarak da kaybolabiliriz, öfke, üzüntü veya korku gibi yoğun duyguların içinde boğulduğumuzda.
Ruhsal olarak kaybolmak ise, belki de en derin ve en acı verici olanıdır. Hayatın anlamını yitirdiğimizde, inançlarımızın sarsıldığı zamanlarda, kendimizi boşlukta hissederiz. Sanki bir parçamız eksikmiş, bir yerlerde bir şeyler unutmuşuz gibi gelir.
Peki, kaybolmak neden bu kadar acı verici?
İnsan, anlam arayan bir varlıktır. Hayatımıza anlam katan değerler, inançlar ve hedeflerimiz, birer pusula gibi bize yol gösterir. Kaybolduğumuzda ise bu pusulayı kaybetmiş gibi hissederiz. Kendimizi boşlukta, anlamsız ve değersiz hissederiz.
Henüz yayınlanmamış kitabım “Bütünsel Gelişim: Aldanmadan Gelişen İnsan” kitabımda da belirtildiğim gibi, insanın doğasında anlam arayışı vardır. Kendimizi tanımak, potansiyelimizi keşfetmek ve anlamlı bir yaşam sürmek için çabalarız. Kaybolduğumuzda ise bu arayışımız sekteye uğrar ve kendimizi çıkmazda hissederiz.
Ancak kaybolmak, her zaman kötü bir şey değildir. Bazen kaybolmak, yeni yollar keşfetmek, kendimizi yeniden tanımak ve hayatımıza yeni bir yön vermek için bir fırsat olabilir. Tıpkı “Aldanmadan Gelişen İnsan” kitabımda da belirtildiğim gibi, “Kendi yolunu çizmek” bütünsel gelişimin önemli bir adımıdır. Kaybolduğumuzda, belki de bize dayatılan yolları bırakıp kendi yolumuzu çizme zamanı gelmiştir.
Kaybolmaktan kurtulmak için öncelikle kendimize karşı dürüst olmalıyız. Neden kaybolduğumuzu, nelerden kaçtığımızı ve neleri aradığımızı anlamaya çalışmalıyız. Bu süreçte, kendimize şefkat göstermeli ve kendimizi yargılamaktan kaçınmalıyız. Kaybolmak, her insanın başına gelebilecek bir durumdur ve bu durumdan utanılacak bir şey yoktur.
Kaybolduğumuzda, kendimize şu soruları sorabiliriz:
- Şu an hangi duyguları hissediyorum?
- Bu duyguların altında yatan ihtiyaçlarım neler?
- Kendimi nasıl daha iyi hissedebilirim?
- Hayatımda neleri değiştirmek istiyorum?
- Hangi değerler benim için önemli?
- Hayatımdan ne bekliyorum?
Bu soruların cevapları, bize yolumuzu bulmamızda yardımcı olabilir. Kendimizi daha iyi tanıdıkça, ne istediğimizi daha net görebilir ve hayatımıza yeni bir yön verebiliriz.
Unutmayalım ki, kaybolmak, her zaman bir son değildir. Bazen, yeni bir başlangıcın ilk adımıdır.
Kaybolmanın Altında Yatan Nedenler
Kaybolmanın altında yatan birçok neden olabilir. Bazen dış etkenler bizi kaybolmuşluğa sürükler:
İş kaybı, ayrılık, hastalık gibi travmatik olaylar, hayatımızın altını üstüne getirebilir ve bizi kaybolmuş hissettirebilir. Toplumun dayattığı beklentiler, başkalarının düşünceleri ve sürekli bir karşılaştırma içinde olmak da kaybolmamıza neden olabilir.
Bazen de içsel faktörler bizi kaybolmuşluğa iter. Kendimize karşı acımasız eleştirilerimiz, mükemmeliyetçilik beklentilerimiz, geçmişteki hatalarımız ve pişmanlıklarımız bizi kendimizden uzaklaştırabilir. Korkularımız, endişelerimiz ve güvensizliklerimiz de bizi gerçek benliğimizden kopararak kaybolmuşluğa sürükleyebilir.

Kaybolmaktan Kurtulmak: Bütünsel Bir Yaklaşım
“Aldanmadan Gelişen İnsan” kitabımda da belirtildiğim gibi, bütünsel gelişim, insanın fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal tüm yönleriyle ilgilenir. Kaybolmaktan kurtulmak için de bütünsel bir yaklaşım benimsemek önemlidir.
- Fiziksel olarak kaybolduysak, öncelikle sakin kalmalı ve bulunduğumuz yeri anlamaya çalışmalıyız. Etrafımızdaki işaretlere, insanlara veya haritalara başvurabiliriz.
- Zihinsel olarak kaybolduysak, düşüncelerimizi netleştirmek için meditasyon, günlük tutma veya terapi gibi yöntemlere başvurabiliriz.
- Duygusal olarak kaybolduysak, duygularımızı ifade etmeyi ve onlarla başa çıkmayı öğrenmeliyiz. Bir arkadaşımızla konuşmak, destek gruplarına katılmak veya profesyonel yardım almak faydalı olabilir.
- Ruhsal olarak kaybolduysak, hayatın anlamını ve amacını sorgulayarak kendimizi yeniden keşfetmeye çalışabiliriz. Farklı inanç sistemlerini araştırmak, doğayla bağlantı kurmak veya sanatsal aktivitelere yönelmek bize yardımcı olabilir.
Kaybolmak, her ne kadar zorlu bir deneyim olsa da, aynı zamanda bir fırsattır. Kaybolmak, kendimizi yeniden keşfetmek, yeni yollar denemek ve hayatımıza yeni bir anlam katmak için bir şans olabilir. Unutmayalım ki, en karanlık gecelerin ardından en güzel güneşler doğar.

Kaybolmak: Mevlana’nın Gözünden Bir Arayış ve Buluş Hikayesi
Mevlana, kaybolmanın insanın özüne dönme yolculuğunun bir parçası olduğunu söyler. Ona göre, kaybolmak, aslında kendimizi bulmanın bir yoludur. Tıpkı “Kayboldum” şiirindeki gibi, bazen yolumuzu şaşırır, karanlıkta kalırız. Ancak Mevlana, bu karanlığın içinde bir ışık olduğunu, kaybolmanın aslında bir arayışın başlangıcı olduğunu söyler.
Mevlana’ya göre, insanın asıl varacağı yer kendi içidir. Dışarıda aradığımız mutluluk, huzur ve anlam, aslında içimizde saklıdır. Kaybolmak, bu içsel yolculuğa çıkmamız için bir fırsattır. Kendimizi tanımak, iç sesimizi dinlemek ve gerçek benliğimizle bağlantı kurmak için kaybolmaya ihtiyacımız vardır.
Mevlana’nın Mesnevi’sindeki şu dizeler, kaybolmanın anlamını güzel bir şekilde ifade eder:
“Ben bir ney idim, delik deşik, paramparça. Beni bir usta buldu, onardı, yeniden hayat verdi. Şimdi ben, aşkın ve özlemin sesiyim.”
Bu dizelerde ney, insanın ruhunu temsil eder. Tıpkı ney gibi, insan da bazen yaralanır, kırılır ve kaybolur. Ancak bir usta, yani doğru rehberlik ve içsel arayış sayesinde, insan yeniden hayat bulabilir ve gerçek potansiyelini ortaya çıkarabilir.
Mevlana’ya göre, kaybolmak aynı zamanda bir çeşit “ölüm”dür. Eski benliğimizin, alışkanlıklarımızın ve inançlarımızın ölümü. Bu ölüm, yeni bir başlangıç için gereklidir. Tıpkı bir tohumun toprağa gömülüp çürümesi gibi, kaybolmak da içimizdeki potansiyelin filizlenmesi için bir fırsattır.
Mevlana’nın şu dizeleri, kaybolmanın ardından gelen yeniden doğuşu anlatır:
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.”
Bu dizeler, kaybolmuş olan herkesin umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini, her zaman yeniden başlama şansı olduğunu vurgular. Kaybolmak, bir hata veya başarısızlık değil, aksine bir öğrenme ve büyüme fırsatıdır.
Mevlana’nın şu dizeleri, kaybolanlara umut ve ışık olabilir:
“Aşk, bir ışıktır. Karanlıkta kaybolanlara yol gösterir.”
Kaybolmak Yok, Dönüşmek Var: İçsel Yolculuğun Gücü
Sonuç olarak kaybolmak kaçınılmaz bir insan deneyimidir. Kimi zaman coğrafi, kimi zaman zihinsel, kimi zaman duygusal, kimi zaman da ruhsal olarak kaybolabiliriz. Bu kaybolmuşluk hissi, bizi acıtsa da, aynı zamanda bir fırsattır. Kendimizi yeniden keşfetmek, yeni yollar denemek ve hayatımıza yeni bir anlam katmak için bir şanstır.
Mevlana’nın da dediği gibi, “Kaybolmak, aslında kendini bulmaktır.” Kaybolduğumuzda, içimize dönme ve kendimizi tanıma fırsatı buluruz. Belki de kaybolmak, gerçek benliğimizle bağlantı kurmanın ve hayatımızın amacını bulmanın bir yoludur.
Unutmayalım ki, her kayboluş bir buluşa gebedir. Kaybolduğumuzda, kendimize şefkatle yaklaşmalı, iç sesimizi dinlemeli ve yeni başlangıçlara açık olmalıyız. Çünkü kaybolmak, aslında kendimizi bulma yolculuğunun bir parçasıdır.
Kesinlikle kaybolmaya Mevlananın açısından bakıyorum ki bir keşfediş.
Fiziksel olarak ne zaman akybolsam hep güzel bir yer keşfederim
zihinsel kayboluşlar en zoru gibi kaybolduğunu farketmek zor sanki sonrasında bir durup nefes alınca zor ama bir yol bulunuyor sanki